İçindekiler:
HUKUK UYUŞMAZLIKLARI VE MİLLETLERARASI TAHKİME YÖNELİK GÜNCEL GELİŞMELER
- Hakem Kararının İptali Davasında Hakemin Tarafsızlığına İlişkin İddiaların Dinlenebilmesinin Koşulu
- Tahkim Duruşmasında Tarafların Borçluluğa Dair Beyanlarının Delil Niteliği
- İhtiyati Tedbir Kararı Kapsamında Hakem Heyetine Sunulan Teminat Mektubunun İadesinde Usül
- Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Butlanı veya Feshi Hâlinde Yükleniciden Ayni Hak İktisap Etmiş Olan Üçücü Kişilerin İyiniyetinin Korunacağına İlişkin İçtihadı Birleştirme Kararı
- Munzam Zarar Taleplerinde Kusur ve İlliyet Bağı
- Sözleşmeyle Tanınan Tek Taraflı Fesih Hakkının Yapılan Feshin Niteliğine Etkisi ve Yargıtay’ın Dürüstlük Kuralı Çerçevesinde Değerlendirmesi
- Hissedar Uyuşmazıklarında Usulsüz İşlemlerin İspatında Şirket Defterlerindeki Kayıtların Delil Niteliği
İŞ HUKUKU UYUŞMAZLIKLARI
- İş Sözleşmesinin Sona Ermesinden Sonraki Döneme İlişkin Öngörülen Rekabet Yasağından Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Asliye Ticaret Mahkemelerinin Görevli Olduğuna İlişkin İçtihadı Birleştirme Kararı Verildi
- AR-GE Merkezinde İleri Teknoloji ve İnovasyon Şefi Olarak Çalışan İşçinin Rekabet Yasağı Bakımından Nitelikli İşçi Olarak Değerlendirilmesi Gerektiğine Karar Verildi
- İş Sahibine Yüklenicinin İşçisini İşten Çıkarma Yetkisi Verilmesinin Alt İşverenlik İlişkisinin Varlığı Bakımından Delil Olacağına Karar Verildi
- İş Sözleşmesi Feshedildikten Sonra İşveren Tarafından Başlatılan İhtiyari Arabuluculuk Sürecinde Uyuşmazlık Doğmadan Yapılan Anlaşmanın Geçersiz Olduğuna Karar Verildi
- İşçi Ücretlerinden Sorumluluğa İlişkin 4857 sayılı İş Kanunu m. 36 Hükmünün Özel Hukuk Tüzel Kişisi Olan Şirkete Uygulanmayacağına Karar Verildi
TÜKETİCİ HUKUKU UYUŞMAZLIKLARI
İDARE VE VERGİ HUKUKU İLE İDARİ YARGILAMALAR ALANINDAKİ GELİŞMELER
- Aynı Dilekçede Hem İdari Yargının Hem de Adli Yargının Görev Alanına Giren Talepler İleri Sürülmesinin İYUK m. 5. Hükmüne Aykırı Bulunması Nedeniyle Dava Dilekçesinin Reddine Karar Verildi
- Davet Usulüyle Yapılan İhalelerde İdarenin İhaleye Katılma Talebiyle Yapılan Her Başvurunun Eşit Muamele İlkesine Aykırı Olmadığına Hükmedildi
- İlave Gümrük Vergisi Getiren Düzenlemenin İthalat İşlemleri Başlamış Olan Eşyalara Uygulanmasının Öngörülebilirlik ve Hukuki Güvenlik İlkelerini İhlal Ettiğine Hükmedildi
- Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Uyarınca Aynı Banka Hesaplarına Tekrar Haciz Konmasının Tahsil Zamanaşımını Kesmeyeceğine ve Asıl Borçlu Hakkında Malvarlığı Araştırması Yapılmaksızın Kanuni Temsilciye Karşı Ödeme Emri Düzenlenemeyeceğine Hükmedildi
BEYAZ YAKA SUÇLARINDA GÜNCEL GELİŞMELER
HUKUK UYUŞMAZLIKLARI VE MİLLETLERARASI TAHKİME YÖNELİK GÜNCEL GELİŞMELER
Hakem Kararının İptali Davasında Hakemin Tarafsızlığına İlişkin İddiaların Dinlenebilmesinin Koşulu (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2025/2654 E. 2025/4081 K., 05.06.2025)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, İstanbul Tahkim Merkezi nezdinde yürütülen bir tahkim yargılaması sonucunda tesis edilen hakem kararının iptali talebiyle ikame edilen bir davada; hakemin tarafsızlığına ilişkin ileri sürülen iptal sebebini, tahkim yargılaması sırasında hakemin reddedilmemiş olması sebebiyle yerinde bulmayan ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.
Karara konu olayda davacı, diğer sebeplerin yanında; yargılama süreci boyunca hakem heyeti tarafından hukuki dinlenilme hakkına riayet edilmediğini, hakem heyetinin davayı aydınlatma görevini yerine getirmek yerine varsayımlara dayanarak karar verdiğini, davacının tahkim dilekçesinde dayanmadığı hukuki sebep ve vakıaların hakem heyetince re’sen nazara alındığını, hakem kararının adil yargılanma hakkına ve kamu düzenine aykırılık teşkil ettiğini iddia ederek hakem kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi, ilk derece mahkemesi sıfatıyla gördüğü davada; hakemlerin tarafsızlığına ilişkin ileri sürülen iptal gerekçesini, bu konuda somut bir delil sunulmadığı ve ISTAC Tahkim Kuralları’nın 16. maddesi gereği davalının seçtiği hakemin reddedilmediği gerekçesiyle yerinde bulmamış, karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından onanmıştır.
Tahkim Duruşmasında Tarafların Borçluluğa Dair Beyanlarının Delil Niteliği (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2024/3781 E. 2025/3410 K., 18.06.2025)
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, kendisine karşı ikame edilen itirazın iptali davasında borçlu olmadığı savunmasında bulunan davalının; taraflar arasında daha önce görülmüş olan bir tahkim yargılaması kapsamında yapılan duruşmada borçlu olduğuna yönelik beyanda bulunması sebebiyle borcun ispat edildiğini kabul ederek önemli bir karar tesis etmiştir.
Karara konu olayda davacı, davalıya 112.000 TL borç para verdiğini; taraflar arasında daha önce görülen tahkim yargılaması sırasında davalının 04.11.2013 tarihli duruşmada borçlu olduğunu beyan ettiğini, buna rağmen başlatılan icra takibine haksız şekilde itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali davası ikame etmiştir. Davalı, davacıya borcu olmadığını ve tahkim duruşma tutanağının yazılı delil başlangıcı sayılamayacağını belirterek davanın reddini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi, tarafların akrabalık ilişkisini ve hesapların aile ortaklığı olarak yürütülmesini dikkate alarak davanın ispat edilememiş olması sebebiyle reddine karar vermiştir.
Yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi, taraflar arasında görülen tahkim yargılaması sırasında yapılan 14.11.2013 tarihli duruşmaya ilişkin taraflarca imzalanan tutanakta davalının 112.000 TL borcu olduğunu kabul ettiğini; buna rağmen borcun ödendiğini usulünce ispatlayamadığını belirterek kararı bozmuştur.
İlk derece mahkemesinin bozma ilamına uyarak davanın kabulüne ilişkin tesis ettiği karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından onanmıştır.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin bu kararı, tahkim yargılaması kapsamında yapılan duruşmaya ilişkin tutanakta yer alan beyanların mahkeme nezdinde açılan davalarda borcun ispatı bakımından delil teşkil etmesi yönüyle önem arz etmektedir.
İhtiyati Tedbir Kararı Kapsamında Hakem Heyetine Sunulan Teminat Mektubunun İadesinde Usül (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 2025/998 E. 2025/2056 K., 15.05.2025)
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi, 15.05.2025 tarihli kararında; hakem heyeti tarafından verilen ihtiyati tedbir kararı kapsamında hakem heyetine sunulan teminat mektubunun iadesinin, ancak hakem heyetinden talep edilebileceğine ve bu konuda mahkemeye başvurulamayacağına hükmetmiştir.
Karara konu olayda davacı, tahkim yargılamasının ve tahkim kararının iptali için açılan davaların kesinleştiğini belirterek; hakem heyetine ihtiyati tedbir kararı karşılığında sunulmuş olan teminat mektubunun iadesi talebiyle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesine başvurmuştur.
Talebi inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi, ihtiyati tedbir için verilen teminatın iadesinde görevli mahkemenin asıl davaya ilişkin hükmü veren mahkeme olduğunu; somut olay özelinde ise bu mahkemenin iptal davasının açıldığı mahkemeye yöneltilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi ise, bu kararı bozarak, ihtiyati tedbir kararının hakem heyeti tarafından verildiğini, bu nedenle tedbir kararına dayanak olan teminat mektubunun iadesinin de ancak hakemden talep edilebileceğini belirtmiştir.
Bu karar, ihtiyati tedbir kararı kapsamında hakem heyetine sunulan teminat mektubunun iadesinin mahkemeden talep edilemeyeceğini açıklığa kavuşturarak uygulamada ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermesi bakımından önem arz etmektedir.
Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Butlanı veya Feshi Hâlinde Yükleniciden Ayni Hak İktisap Etmiş Olan Üçücü Kişilerin İyiniyetinin Korunacağına İlişkin İçtihadı Birleştirme Kararı (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 2024/1 E., 2025/2 K., 16.05.2025)
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu 16.05.2025 tarihli kararı ile, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihadından dönme talebini inceleyerek, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin geçersizliğinin tespiti veya geriye etkili olarak feshedilmesi halinde yükleniciden ayni hak iktisap etmiş olan üçüncü kişilerin iyiniyetli olmadığı ispat edilmedikçe, bu iktisabın korunması gerektiğini karara bağlamıştır.
Kararda Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun incelemesine konu olan kararda, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinde yüklenicinin finansman ihtiyacını karşılayabilmesi amacıyla arsa sahibi bağımsız bölüm ya da arsa paylarını yükleniciye devretmiş; yüklenici de söz konusu bağımsız bölüm ya da arsa paylarını üçüncü kişilere satmış; sonrasında yüklenicinin edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle arsa sahibi sözleşmeyi geriye etkili olarak feshetmiştir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi tarafından dönülmek istenen içtihat uyarınca; böyle bir durumda yüklenicinin bağımsız bölüm ya da arsa payını inşaatın tamamlanması koşuluyla avans olarak iktisap ettiğinin üçüncü kişi tarafından bilinmesi gerektiği, bu nedenle üçüncü kişinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 1023 uyarınca ileri süreceği iyiniyet iddiasının dinlenemeyeceğinin kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin söz konusu yerleşik içtihadından dönme talebi üzerine; anılan içtihadın alacak hakkının nisbiliği, tapu sicilinin açıklığı, tapu siciline güven ve iyiniyetin korunması ilkelerine aykırı olduğunu ifade etmiştir. Bu doğrultuda, ilke olarak üçüncü kişilerin yükleniciden iktisap ettiği ayni hakların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m. 1023 uyarınca korunabileceğini; ancak üçüncü kişinin iyiniyetli olmadığı ispat edildiği takdirde taşınmazın arsa sahibine dönebileceğini hükme bağlamıştır.
Karar, kanunun iyiniyete bağlamış olduğu bir sonucu içtihat yoluyla ortadan kaldıran bir uygulamaya son vermesi bakımından önem teşkil etmektedir.
Munzam Zarar Taleplerinde Kusur ve İlliyet Bağı Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2024/3216 E. 2025/3341 K., 13.05.2025)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 13.05.2025 tarihli kararı ile munzam zarar taleplerinde illiyet bağının ispatına ilişkin önemli bir karar tesis etmiştir.
Karara konu olayda davacı, davalı lehine bono tanzim ve teslim etmiş, davalı ise bu bonoları kefalet kapsamında ciro etmiş ve finansman kullanımı için davacının verdiği bonolarla aynı vade ve bedelde bonolar düzenleyerek bunları kredi kuruluşlarına teslim etmiştir. Sonrasında davacı, davalı tarafından kendi lehine düzenlenen bonolar zamanında ödenmediği için gecikme faizi ve takip masraflarına maruz kalmış ve davalının temerrüdünden kaynaklı munzam zararının tazminini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabul edilmesi üzerine istinaf yoluna başvurulmuş, istinaf talebi esastan reddedilmiştir.
Yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, davacının davalının vadesinde ödeme yapmaması nedeniyle kredi kuruluşlarına karşı temerrüde düştüğünü belirtmekle birlikte; basiretli bir tacir olarak hareket etmesi gereken davacının yalnızca davalının kendisine teslim ettiği bonolara güvenerek bu bonoları teminat göstermek ya da aynı vadeli ve aynı bedelli bono düzenlemek suretiyle kredi kullanması halinde bu durumun doğan zararlardan davalının sorumlu olacağı anlamına gelmediğine, ayrıca davalının kusuru ve ortaya çıkan zarar arasındaki illiyet bağını ispat etmek bakımından da yeterli olmadığına hükmetmiştir.
Karar, tacirin basiretli davranma yükümlülüğü kapsamında sırf lehine keşide edilen bonolara güvenerek kredi kullanması ve bu bonoları doğrudan ya da dolaylı olarak teminat göstermesi halinde; bononun vadesinde ödenmemesi ile munzam zarar arasında doğrudan bir illiyet bağı kurulamayacağını ortaya koyması bakımından önem arz etmektedir. Ayrıca bu karar, Dava Bültenimizin 2023 Sonbahar sayısında değinmiş olduğumuz; Yargıtay’ın munzam zararın ispatı bakımından somut delillere dayanılmasını aradığı içtihadı ile paralellik göstermektedir.
Sözleşmeyle Tanınan Tek Taraflı Fesih Hakkının Yapılan Feshin Niteliğine Etkisi ve Yargıtay’ın Dürüstlük Kuralı Çerçevesinde Değerlendirmesi (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2024/6235 E. 2025/3802 K., 28.05.2025)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, bayilik sözleşmesinin tek taraflı feshinden kaynaklanan zararların tazmini talebiyle açılan davada; sözleşmede öngörülen fesih hakkının dürüstlük kurallarına uygun kullanılıp kullanılmadığının araştırılması gerektiğine ve bu hakkın kullanılması suretiyle yapılan feshin mutlak olarak haklı sayılamayacağına hükmetmiştir.
Karara konu olayda, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesine ilişkin ek protokolün davalı tarafından tek taraflı olarak feshedilmesi üzerine davacı; fesihten dolayı uğradığı zararların tazminini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi, sözleşmede davalıya herhangi bir neden belirtmeksizin bir ay önceden haber vermek kaydıyla tek taraflı fesih hakkı tanındığını; davalı bir aylık süreye uyduğundan feshin haksız olmadığını belirterek davayı reddetmiş, karara karşı yapılan istinaf başvurusu esastan reddedilmiştir.
Temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, sözleşmedeki fesih hükmünün davalıya keyfi olarak nitelendirilebilecek mutlak bir hak bahşetmediğini belirtmiştir. Bu doğrultuda, mahkemece sözleşme hükmü uyarınca yapılan feshin mutlak olarak haklı fesih sayılmayacağı nazara alınarak davalının fesih hakkını dürüstlük kurallarına uygun olarak kullanıp kullanmadığının değerlendirilmesi gerektiğini belirterek bölge adliye mahkemesi kararını bozmuştur.
Karar, sözleşmede yer alan tek taraflı fesih hakkının sözleşmede öngörülen süreye uyularak kullanılması halinde dahi dürüstlük kurallarına uygun kullanılıp kullanılmadığının mahkemece değerlendirilmesi gerektiğini vurgulaması bakımından önem arz etmektedir.
Hissedar Uyuşmazıklarında Usulsüz İşlemlerin İspatında Şirket Defterlerindeki Kayıtların Delil Niteliği (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2024/6469 E. 2025/4040 K., 04.06.2025)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, limited şirket müdürünün azli davasında ileri sürülen; şirket kredisiyle alınan aracın şirket müdürü davalı adına tescil edildiği iddiasının yeterince araştırılmadığı gerekçesiyle bozma kararı vermiştir.
Karara konu olayda davacı hissedar, (diğer iddialara ilaveten) davalı müdürün şirket adına çekilen kredi ile satın alınan araçlardan birini kendi üzerine tescil ettirdiğini ileri sürerek müdürlükten azlini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesi, şirket defterlerini inceleyen bilirkişi raporunu esas alarak, davalı adına tescil edilen aracın şirket bilançosunda yer almadığı ve bedelinin şirket hesabından yapılmadığı tespitine dayanarak, azil için haklı sebep oluşmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu karara karşı yapılan istinaf başvurusu da esastan reddedilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi ise, iki ortaklı şirket yapısında ortaklar arasında husumet bulunduğu dikkate alındığında; çekilen krediyle araç alınmasına ilişkin kaydın şirket defterinde tutulmasının düşünülemeyeceğini vurgulamıştır. Bu doğrultuda, yalnızca şirket defterlerindeki kayıt üzerinden varılan kanaat yetersiz görülmüş, davalı tarafından bankadan çekilen tutarlar; yapılan havaleler, araç alım tarihi ile çekilen kredinin tarihi gözetilerek davalının bankaya yatırılan paraları hangi ilişkiler için kullandığı, bu paraları şirketin faaliyetlerinde kullanıp kullanmadığı ve kredinin çekildiği tarihteki durum tespitini içerecek şekilde konusunda uzman bilirkişi heyetinden denetime elverişli rapor alınması gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Kararda, hissedar uyuşmazlıklarının bulunduğu şirketlerde ileri sürülen usulsüzlüklerin şirket defter ve kayıtlarına yansımama ihtimaline vurgu yapılarak banka hareketleri; kredi kullanımı gibi mali işlemlerin detaylı bilirkişi incelemesine tabi tutulmasının zorunlu olduğunun belirtilmesi önem arz etmektedir.c
İŞ HUKUKU UYUŞMAZLIKLARI
İş Sözleşmesinin Sona Ermesinden Sonraki Döneme İlişkin Öngörülen Rekabet Yasağından Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda Asliye Ticaret Mahkemelerinin Görevli Olduğuna İlişkin İçtihadı Birleştirme Kararı Verildi (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu, 2023/1 E. 2025/3 K., 13.06.2025)
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu (“Kurul“), iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki süreç için kararlaştırılan rekabet yasağına aykırılık sebebiyle açılacak davalarda görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin uzun süredir devam eden içtihat farklılığını gidererek asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğuna karar vermiştir.
Uyuşmazlık, söz konusu uyuşmazlıklarda iş mahkemelerinin görevli olduğunu kabul eden Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ile asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğunu kabul eden Yargıtay 11. Hukuk Dairesi arasında ortaya çıkmıştır. Kurul tarafından bu tür uyuşmazlıklarda görevli mahkemelerinin asliye ticaret mahkemesi olduğuna karar verilmiştir.
Kurul, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin öngörülen rekabet yasağının; işçinin sadakat borcunun uzantısı olmadığını, ancak ayrıca ve yazılı olarak kararlaştırılabilen bağımsız nitelikte bir borç doğurduğunu ve hüküm ve sonuçlarını tarafların işçi-işveren sıfatını kaybetmelerinden sonraki bir dönemde doğurduğuna değinmiş, rekabet yasağının ihlali iddiasıyla meydana gelen uyuşmazlıklardaki “müşteri çevresi” ve “üretim sırları” kavramları ile işçinin edindiği bilgilerin ticari sır niteliğinde olup olmadığının asliye ticaret mahkemelerince değerlendirilmesi gereken, piyasa şartlarıyla sıkı sıkıya bağlı ticari konular olduğunu ifade etmiştir.
Karar, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonraki sürece ilişkin getirilen rekabet yasağından kaynaklı uyuşmazlıklara bakmakla görevli mahkeme bakımından uzun yıllardır süregelen tereddütleri gidermesi nedeniyle büyük önem taşımaktadır.
AR-GE Merkezinde İleri Teknoloji ve İnovasyon Şefi Olarak Çalışan İşçinin Rekabet Yasağı Bakımından Nitelikli İşçi Olarak Değerlendirilmesi Gerektiğine Karar Verildi (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2024/5754 E. 2025/4055 K., 04.06.2025)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, AR-GE merkezinde ileri teknoloji ve inovasyon şefi olarak çalışan işçinin nitelikli işçi olarak kabul edilmesi, rekabet yasağını ihlal edip etmediğinin bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir.
Karara konu olayda davalı işçi, davacı şirketin AR-GE merkezinde ileri teknoloji ve inovasyon şefi olarak çalışırken istifa ederek aynı sektörde faaliyet gösteren başka bir şirkette çalışmaya başlamıştır. Davacı şirket, davalı işçinin edindiği üretim sırlarını ve ticari bilgileri rakip şirket lehine kullandığını ve iş sözleşmesinde yer alan 2 yıllık rekabet yasağını ihlal ettiğini ileri sürerek cezai şart alacağının tahsili talebinde bulunmuştur.
İlk derece mahkemesi ve istinaf mahkemesi tarafından davanin reddedilmesi üzerine temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi; davalı işçinin davacı şirket nezdinde teknolojik ürünleri analiz uzmanı ünvanı ile ileri teknoloji ve inovasyon şefi olarak çalıştığını, AR-GE stratejik hedeflerine uygun, yeni ürünlerin araştırılarak raporlanması ve ilişkili projelerin yürütülmesi aşamalarında görevli olduğunu belirterek nitelikli işçi pozisyonunda bulunduğunu tespit etmiştir. Bu doğrultuda, davalı işçiyi vasıfsız işçi olarak değerlendirerek rekabet yasağının işçinin niteliği nedeniyle ihlal edilmediği sonucuna ulaşan ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
İş Sahibine Yüklenicinin İşçisini İşten Çıkarma Yetkisi Verilmesinin Alt İşverenlik İlişkisinin Varlığı Bakımından Delil Olacağına Karar Verildi (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2024/473 E. 2025/215 K., 09.04.2025)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, doğal gaz dağıtım şebekesi kurulum işinde çalışan davacı işçinin işçilik alacaklarına ilişkin ikame etmiş olduğu davada alt işverenlik ilişkisinin tespitine dair önemli bir karar tesis etmiştir.
Karara konu olayda, davacı işçi, davalı yüklenici şirkette; bu yüklenici şirketin diğer davalı doğal gaz şirketinden aldığı doğal gaz dağıtım şebekesi inşaatı işinde çalıştığı süreye ilişkin işçilik alacaklarının tahsili için dava açmıştır. Davalı iş sahibi doğal gaz şirketi, yüklenici ile arasındaki sözleşmenin anahtar teslim eser sözleşmesi niteliğinde olduğunu; aralarında alt işverenlik ilişkisi bulunmadığını ileri sürerek davacının işçilik alacaklarından sorumlu olmadığını iddia etmiştir. İlk derece mahkemesi tarafından tesis edilen karar Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından iki kez bozularak davalılar arasındaki sözleşme anahtar teslim sözleşmesi niteliğinde olduğundan alt işverenlik ilişkisi bulunmadığı kabul edilmiş, ancak ilk derece mahkemesi direnme kararı vermiştir.
Direnme kararı üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, davalı doğal gaz şirketinin faaliyet konusunun yalnızca doğal gaz dağıtımı ve nakli değil; aynı zamanda dağıtım şebekesini kurma faaliyetini de kapsadığını, dolayısıyla diğer davalı yükleniciye verilen işin doğal gaz şirketinin asıl işleri arasında yer aldığını tespit etmiştir. Ayrıca, davalılar arasındaki sözleşmelerde yer alan hükümlere göre davalı doğal gaz şirketinin diğer davalı inşaat şirketinin işçilerini işten uzaklaştırma; iş programını onaylama ve değiştirme, işi denetleme ve davalı inşaat şirketine talimat vermeyi de kapsayan yetkilere sahip olduğunu vurgulamıştır. Bu doğrultuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, tanık beyanları ve davalı doğal gaz şirketinin davacı işçiye doğrudan ücret ödemesi yaptığına dair banka kayıtlarını da değerlendirerek davalılar arasında alt işverenlik ilişkisi bulunduğuna; davalı doğal gaz şirketinin de davacı işçinin işçilik alacaklarından müteselsilen sorumlu tutulması gerektiğine hükmetmiştir.
Bu karar, iş sahibi ve yüklenici arasındaki sözleşmelerde yer alan denetim ve kontrol hükümlerinin alt işverenlik ilişkisinin tespiti bakımından önemli bir yer tuttuğunu vurgulaması bakımından önem arz etmektedir.
İş Sözleşmesi Feshedildikten Sonra İşveren Tarafından Başlatılan İhtiyari Arabuluculuk Sürecinde Uyuşmazlık Doğmadan Yapılan Anlaşmanın Geçersiz Olduğuna Karar Verildi (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2025/2403 E. 2025/3786 K., 24.04.2025)
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, iş sözleşmesinin feshi sonrasında işveren tarafından başlatılan ihtiyari arabuluculuk kapsamında düzenlenen anlaşma tutanağını geçersiz n geçerliliğine ilişkin önemli bir karar vermiştir.
Karara konu olayda, davacı işçinin iş sözleşmesi davalı işveren tarafından feshedildikten iki gün sonra işveren tarafından ihtiyari arabuluculuğa başvurulmuştur. Davacı, arabuluculuk görüşmelerinin usulüne uygun yapılmadığını, kendisine düşünme süresi verilmediğini, arabulucunun tarafsız olmadığını ve iradesinin fesada uğratıldığını ileri sürerek anlaşma tutanağının iptalini ve işe iadesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi anlaşmanın geçersizliğinin tespiti talebini reddetmiş, karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu m. 18 f. 5 hükmü kapsamında geçerli bir anlaşmadan söz edebilmek için öncelikle taraflar arasında bir uyuşmazlığın ortaya çıkmış ve sonrasında arabulucuya başvurulmuş olması gerektiğini vurgulamıştır. Somut olayda, davacının doğum izninde olduğu; SGK kayıtlarında işten ayrılış tarihinin 11.03.2023 olarak düzenlendiği ancak işten ayrılış bildirgesinin arabuluculuk tarihi olan 13.03.2023 tarihinde SGK’ya bildirildiği, taraflar arasında uyuşmazlık doğmadan davalı işverence ihtiyari arabuluculuğa başvurulduğu ve dinlenen tanıkların da bu hususları doğruladığı tespit edilmiştir.
Yapılan temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Bölge Adliye Mahkemesi kararını onamıştır.
Bu karar, ihtiyari arabuluculuk sürecinin geçerli olabilmesi için taraflar arasında öncelikle bir uyuşmazlığın ortaya çıkmış olması gerektiğinin vurgulanması bakımından önem taşımaktadır.
İşçi Ücretlerinden Sorumluluğa İlişkin 4857 sayılı İş Kanunu m. 36 Hükmünün Özel Hukuk Tüzel Kişisi Olan Şirkete Uygulanmayacağına Karar Verildi (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 2024/14510 E. 2025/46 K., 07.01.2025)
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, işçilik alacaklarına ilişkin davada özel hukuk tüzel kişisi işverenin sorumluluğunun kapsamına dair önemli bir karar vermiştir.
Karara konu olayda, davacı işçi alt işveren bünyesindeki çalışmasına dayalı olarak işçilik alacaklarının tahsili amacıyla alt işveren ve asıl işverene karşı dava ikame etmiştir. İlk derece mahkemesi, davalılar arasında anahtar teslimi sözleşme imzalandığını tespit ederek, davalı asıl işveren şirketin davacının son üç aylık ücretinden sorumlu olduğuna karar vermiştir.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi; 4857 sayılı İş Kanunu (“İş Kanunu”) m. 36 hükmü uyarınca öngörülen özel sorumluluk halinin özel hukuk tüzel kişilerine uygulanmadığını, yalnızca hükümde belirtilen kamu kurum ve kuruluşlarıyla sınırlı olduğunu ifade etmiştir. Bu nedenle, somut olayda özel hukuk tüzel kişisi olan davalı şirketin; İş Kanunu m. 36 hükmünde öngörülen ihale makamı sorumluluğu kapsamında davacı işçinin ücret alacağından sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını kanun yararına bozmuştur.
Bu karar, İş Kanunu m. 36 hükmünde işçinin ücret alacağına ilişkin sorumluluk öngörülen özel düzenlemenin yalnızca kamu kurum ve kuruluşlarına özgü olduğunu; özel hukuk tüzel kişileri bakımından uygulanmayacağını vurgulaması bakımından önem arz etmektedir.
TÜKETİCİ HUKUKU UYUŞMAZLIKLARI
Tüketici Hakem Heyetlerinin Ayıplı Hizmet Nedeniyle Maddi Tazminatla Birlikte Manevi Tazminata da Hükmedebileceğine Karar Verildi (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2024/3668 E. 2025/1080 K., 24.02.2025)
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin farklı daireleri arasında ortaya çıkan içtihat farklılığını gidererek Tüketici Hakem Heyetlerinin ayıplı hizmet nedeniyle maddi tazminatla birlikte manevi tazminata da hükmedebileceğine ilişkin önemli bir karar vermiştir.
Uyuşmazlık, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 46. Hukuk Dairesi ile 57. Hukuk Dairesi arasında maddi ve manevi tazminat taleplerinin birlikte ileri sürüldüğü davalarda Tüketici Hakem Heyetlerinin miktar itibariyle görevli olup olmadığı noktasında ortaya çıkmıştır. 46. Hukuk Dairesi, müddeabih miktarının İlçe Tüketici Hakem Heyetinin görev sınırı altında kalması halinde dava şartı yokluğundan usulden ret kararı verilmesi gerektiğini belirterek maddi ve manevi tazminat talepleri bakımından herhangi bir ayrıma gitmezken; 57. Hukuk Dairesi manevi tazminat taleplerinin mahkemelerce değerlendirilmesi gerektiği görüşünü benimsemiştir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m. 15 hükmünde tüketicinin ayıplı hizmet nedeniyle talep edebileceği tazminat yönünden ayrım yapılmadığını; ayıplı hizmet halinde tüketicinin hem maddi hem de manevi tazminat isteminde bulunabileceğini vurgulamıştır. Bu kapsamda, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi’nin 27.12.2004 tarihli içtihadına da atıfta bulunarak dava değerine göre Tüketici Hakem Heyetine başvurunun zorunlu olduğu uyuşmazlıkların tespitinde ayıplı hizmet nedeniyle uğranılan manevi zarar bedelinin de dahil edilmesi gerektiğini belirtmiş, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin farklı daireleri arasındaki uyuşmazlığın bu doğrultuda giderilmesine hükmetmiştir.
Bu karar, tüketici uyuşmazlıklarında Tüketici Hakem Heyetlerinin görev sınırının belirlenmesinde manevi tazminat taleplerinin de dikkate alınması gerektiğinin açıklığa kavuşturulması bakımından önem arz etmektedir.
İDARE VE VERGİ HUKUKU İLE İDARİ YARGILAMALAR ALANINDAKİ GELİŞMELER
Aynı Dilekçede Hem İdari Yargının Hem de Adli Yargının Görev Alanına Giren Talepler İleri Sürülmesinin İYUK m. 5. Hükmüne Aykırı Bulunması Nedeniyle Dava Dilekçesinin Reddine Karar Verildi (Danıştay 13. Dava Dairesi, 2025/751 E., 2025/1443 K., 09.04.2025)
Danıştay 13. Dava Dairesi, dava dilekçesinde hem idari yargının hem de adli yargının görev alanına giren taleplerde bulunan davacı şirketin dava dilekçesini 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (“İYUK”) m. 5 hükmüne aykırı olduğu gerekçesiyle reddetmiştir.
Karara konu olayda davacı şirket, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından tesis edilen birtakım kararların ve söz konusu kararlara istinaden düzenlendiği belirtilen dağıtım sistemi kullanım faturalarının iptali istemiyle dava ikame etmiştir.
Danıştay, dava konusu faturaların dayanağı olan dağıtım sistem kullanım anlaşmasının iki özel hukuk tüzel kişisi arasında imzalanmış özel hukuk sözleşmesi niteliğinde olduğunu, bu nedenle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkların adli yargının görev alanına girdiğini tespit etmiştir. Bu doğrultuda, dava dilekçesinin aynı dilekçeyle birden fazla işleme karşı dava açılmasını düzenleyen İYUK m. 5 hükmüne uygun olmadığı gerekçesiyle dilekçenin reddine karar vermiştir.
Karar, bir idari işleme dayalı olarak gerçekleştirilen özel hukuk işlemlerinden kaynaklanan ve adli yargının görev alanına giren taleplerin idari yargı önünde tek dilekçeyle ileri sürülemeyeceğini ortaya koyması bakımından önem arz etmektedir.
Davet Usulüyle Yapılan İhalelerde İdarenin İhaleye Katılma Talebiyle Yapılan Her Başvurunun Eşit Muamele İlkesine Aykırı Olmadığına Hükmedildi (Danıştay 13. Dairesi, 2025/651 E., 2025/1748 K., 28.04.2025)
Danıştay 13. Dairesi, Posta ve Telgraf Teşkilatı (PTT) Anonim Şirketi Mal ve Hizmet Alımı Prosedürü (“Prosedür”) kapsamında davet usulüyle gerçekleştirilecek ihaleler bakımından kullanabileceği takdir yetkisine ilişkin önemli bir karar tesis etmiştir.
Karara konu olayda davacı şirket, PTT tarafından davet usulüyle gerçekleştirilen bir ihaleye katılım ve ihale dokümanı alma talebinin zımnen reddedilmesi üzerine işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. İlk derece mahkemesi, Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen “eşitlik” ilkesi ile kamu ihalelerine hakim ilkelerden biri olan “eşit muamele” ilkesinin ihlal edildiğini belirterek işlemi iptal etmiştir.
Danıştay 13. Dairesi, ihaleye davet edilecek firmaların belirlenmesi de dahil olmak üzere ihale sürecinin yürütülmesinin Prosedür kapsamında belirli kurallara bağlı olduğunu, Prosedür uyarınca idarenin en az üç muteber firmaya davet göndermesinin yeterli olduğunu belirtmiştir. Bu doğrultuda, ihale sürecinin geldiği aşama dikkate alınmaksızın yapılan her başvurunun değerlendirilmesinin; kamu hizmetinin aksamadan yürütülmesi gerekliliği karşısında mümkün olmadığını değerlendirmiştir. Ayrıca, idarenin ihaleye toplam on sekiz firmayı usulüne uygun biçimde davet ettiğini, davet usulüyle yapılan ihalelerde idarenin hangi firmaları davet edeceği konusunda takdir yetkisine sahip olduğunu belirterek davacı şirketin davet edilmemesinin hukuka aykırılık teşkil etmediği sonucuna varmıştır.
Karar, kamu ihalelerinde eşit muamele ilkesinin çeşitli kamu kurumlarının tabi olduğu özel mevzuat hükümleri ışığında farklı bir değerlendirmeye tabi tutulabileceğini ve kamu hizmetinin aksamadan yürütülebilmesinin ön planda olduğunu vurgulaması bakımından önem arz etmektedir.
İlave Gümrük Vergisi Getiren Düzenlemenin İthalat İşlemleri Başlamış Olan Eşyalara Uygulanmasının Öngörülebilirlik ve Hukuki Güvenlik İlkelerini İhlal Ettiğine Hükmedildi </strong >(Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 2023/1341, E. 2025/241 K., 09.04.2025)
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, ithalatta ilave gümrük vergisi getiren düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ithalat işlemlerine başlanmış olan eşyalara uygulanmasının hukuka aykırı olduğuna hükmetmiştir.
Karara konu olayda davacı şirket, ithalat işlemlerine başlandığı sırada henüz yürürlükte olmayan bir düzenleme sebebiyle fazla gümrük vergisi ödemek zorunda kaldığını ileri sürerek söz konusu düzenleyici işlemin iptali için dava açmıştır. İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılamayı gerçekleştiren Danıştay 7. Dairesi, ilgili düzenlemenin söz konusu ilave gümrük vergisinin uygulanması bakımından ithalat işlemlerine başlanma tarihini değil, gümrük vergisi beyannamesinin tescil tarihini esas aldığını vurgulamıştır. Bu doğrultuda, davaya konu ithalat işlemlerinin başladığı tarihte anılan düzenlemenin henüz yürürlükte bulunmadığını, sonradan getirilen düzenlemenin geriye dönük olarak bu işlemlere uygulanmasının öngörülebilirlik ve hukuki güvenlik ilkelerine aykırı olduğuna hükmetmiş, karar Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu tarafından onanmıştır.
Karar, ilave gümrük vergisi getiren bir düzenleme yürürlüğe girdikten sonra tescil edilen bir gümrük vergisi beyannamesine konu ithalat işlemlerinin yürürlük tarihinden daha önce başlamış olma ihtimaline dikkat çekerek öngörülebilirlik ve hukuki güvenlik ilkelerinin uygulanması bakımından önemli bir ölçüt getirmiştir.
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Uyarınca Aynı Banka Hesaplarına Tekrar Haciz Konmasının Tahsil Zamanaşımını Kesmeyeceğine ve Asıl Borçlu Hakkında Malvarlığı Araştırması Yapılmaksızın Kanuni Temsilciye Karşı Ödeme Emri Düzenlenemeyeceğine Hükmedildi (Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 2023/1062 E. 2025/296 K., 09.04.2025)
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, tahsil zamanaşımının aynı banka hesaplarına tekrar haciz gönderilerek kesilemeyeceğine ve kanuni temsilciye karşı ödeme emri düzenlenmeden önce asıl borçlu hakkında malvarlığı araştırması yapılması gerektiğine hükmetmiştir.
Karara konu olayda davacı, asıl borçlu şirketin ortağı sıfatıyla adına tebliğ edilen ödeme emirleri ve kanuni temsilcisi sıfatıyla tebliğ edilen ödeme emirlerinin; borçların tahsil zamanaşımına uğradığı ve asıl borçlu şirket hakkında tahsil imkânı araştırılmadan işlem tesis edildiği gerekçesiyle iptalini talep etmiş, dava kabul edilmiştir. İlk derece mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunu reddeden bölge idare mahkemesinin kararı Danıştay 4. Dairesi tarafından bozulmuş, bölge idare mahkemesinin ısrar kararı üzerine uyuşmazlık Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu önüne taşınmıştır.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, aynı banka hesaplarına ikinci kez uygulanan haczin tahsil zamanaşımını kesmediği gerekçesiyle bazı borçlar yönünden tahsil zamanaşımı süresinin dolduğunu, ayrıca asıl borçlu şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin tebliğinden sonra asıl borçlu hakkında mal varlığı araştırması yapılması gerekirken, bu araştırmanın kanuni temsilci adına ödeme emri düzenlendikten sonra yapılmış olmasının hukuka aykırı olduğuna hükmederek bölge idare mahkemesinin ısrar kararını onamıştır.
Karar, vergi alacaklarının tahsilinde tahsil zamanaşımını kesen sebepleri ve kanuni temsilciye ödeme emri tebliğ edilebilmesinin şartlarını ayrıntılı bir şekilde ele alması bakımından önem arz etmektedir.
BEYAZ YAKA SUÇLARINDA GÜNCEL GELİŞMELER
MASAK “Sıkılaştırılmış Tedbirler Rehberi” Güncellendi
Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK), 30 Eylül 2025 tarihinde yayımladığı güncellenmiş Sıkılaştırılmış Tedbirler Rehberi (“Rehber”) ile kara para aklama ve terörizmin finansmanının önlenmesine yönelik yükümlülükleri hem kapsam hem de uygulama bakımından sıkılaştırdı. Güncellenen Rehber, özellikle kripto varlık hizmet sağlayıcıları (KVHS), ödeme ve elektronik para kuruluşları ile yüksek riskli işlem yapan finansal kurumlar bakımından yeni ve ayrıntılı yükümlülükler getirmiştir.
Yeni Rehber, yüksek riskli müşteri ve işlemlere ilişkin sıkılaştırılmış tedbirleri (Enhanced Due Diligence – EDD) detaylandırırken, uzaktan kimlik tespiti (video KYC) süreçlerine dair kısıtlamaları da netleştirmektedir. Bu kapsamda:
- Yüksek riskli müşteri ve yüksek riskli ülkelere ilişkin daha sıkı tedbirler alınması,
- Gizlilik tabanlı kripto varlıklara aracılık eden KVHS’lerin uzaktan kimlik tespiti yapmalarının yasaklanması,
- Kripto işlemlerinde ilk finansal hareketin mutlaka banka hesabı veya kimlikle eşleşen bir kart hesabı üzerinden yapılmasının zorunlu hale getirilmesi,
- Kamusal Nüfuz Sahibi Kişiler (PEP) ile tesis edilen işlemlerde EDD tedbirlerinin uygulanması,
- Müşterilere ilişkin temin edilmesi gereken bilgiler ve yapılan işlemler hakkındaki incelemelerin sıkılaştırılması,
gibi önemli hususlarda güncellemeler yapılmıştır.
Bu değişiklikler, özellikle beyaz yaka suçlarıyla mücadele ve kurumsal uyum mekanizmaları açısından önemli sonuçlar doğurmaktadır. Daha önce risk bazlı değerlendirmeye bırakılan birçok süreç, artık zorunlu operasyonel adımlar haline gelmiştir. Bu kapsamda şirketlerin:
- Uzaktan kimlik tespiti süreçlerine ilişkin olanlar başta olmak üzere teknolojik denetim sistemlerini güncellemeleri,
- EDD politikalarını kripto varlık işlemlerini kapsayacak şekilde genişletmeleri ve
- Şüpheli işlem izleme, kayıt tutma ve raporlama yükümlülüklerini yeniden yapılandırmaları gerekmektedir.
Rehber’deki değişiklikler, kripto varlık piyasaları ve ödeme ekosistemi açısından “sıkılaştırılmış tedbir” yaklaşımının operasyonel düzeyde uygulanmaya başladığı yeni bir döneme işaret etmektedir. Artık sadece bankalar değil; KVHS’ler, fintech kuruluşları ve aracı hizmet sağlayıcılar da doğrudan “yüksek uyum yükümlüsü” konumunda değerlendirilebilecektir.
Rehber’in getirdiği yeni yükümlülüklerin zamanında ve eksiksiz olarak uygulanmaması, önümüzdeki dönemde idari yaptırımların yanı sıra soruşturma süreçlerinde sorumluluk riskini de beraberinde getirebilir. Bu nedenle, tüm yükümlüler açısından, MASAK rehberindeki yeni hükümler ışığında mevcut uyum politikalarının ve kontrol mekanizmalarının gözden geçirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Güncellenen Rehber’e ve MASAK duyurusuna buradan erişilebilirsiniz.
Paylaş
İlgili kişiler
Detaylı bilgi için bizimle irtibata geçebilirsiniz.






Yasal Bilgilendirme
Bu içerik sadece bilgilendirme amaçlı olup hukuki görüş içermemektedir. İçerikteki konulara ilişkin bir sorunuz olması halinde lütfen bizi arayınız. Tüm hakları saklıdır.
İlginizi Çekebilir
21 Ekim 2025
Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtımı
Türkiye’de beşeri tıbbi ürünlere ilişkin tanıtım faaliyetleri esas olarak 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar Kanunu, Beşeri…
16 Ekim 2025
Şirket İçi Soruşturmalar Hakkında Merak Edilenler
Şirket içi soruşturmalar, bir işyerinde yürürlükteki yasal düzenlemelere, şirket iç politika ve prosedürlerine yahut etik değer ve…
7 Ekim 2025
Kişisel Verileri Koruma Kurumu özel nitelikli kişisel veri işleyen işletmelere yeni kayıt muafiyeti getirdi
Kişisel Verileri Koruma Kurumu, 4 Eylül 2025 tarihli ve 2025/1572 sayılı kararı ile ana faaliyeti kapsamında özel nitelikli kişisel…
6 Ekim 2025
Dosyaya Giriş Hakkına İlişkin Yeni Tebliğ Yayımlandı
Rekabet Kurumu tarafından 4 Ekim 2025 tarihli ve 33037 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Dosyaya Giriş Hakkının Düzenlenmesine ve Ticari…
3 Eylül 2025
Avrasya Bağlantısında Bir Dönüm Noktası: Orta Koridor’un Stratejik Yükselişi ve Türkiye’nin Jeopolitik Rolü
Çin’den Avrupa’ya doğrudan yük treni seferinin Trans-Hazar Uluslararası Taşımacılık Rotası (TITR), yaygın bilinen adıyla “Orta Koridor”,…
28 Temmuz 2025
Maden, Yenilenebilir Enerji ve Elektrik Mevzuatındaki Son Değişiklikler
7554 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 24 Temmuz 2025 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe…



