HUKUK UYUŞMAZLIKLARINDA GÜNCEL GELİŞMELER
Konkordato Sürecinde Kesin Mühlet Verilen Borçlunun, Mahkemenin İzniyle Yapabileceği İş ve İşlemlere İlişkin İcra ve İflas Kanunu m. 297 Hükmü Kapsamında, Mahkemenin Alacaklılar Kurulunun Muvafakatini Alma Yükümlülüğü Anayasa Mahkemesi Tarafından İptal Edildi
2004 s. İcra ve İflas Kanunu’nun 297. maddesi, konkordato sürecinde kesin mühlet verilen borçlunun mahkemenin izniyle yapabileceği iş ve işlemleri düzenlemektedir. Buna göre, borçlunun mahkemenin izni olmadan; (i) rehin tesis etmesine, (ii) kefil olmasına, (iii) ivazsız tasarruflarda bulunmasına, (iv) taşınmazını, işletmenin faaliyetinin devamı için önem arz eden taşınırını ve işletmenin devamlı tesisatını devretmesi veya takyit etmesine müsaade edilmemektedir. İlgili mahkemenin anılan işlemler için borçluya izin vermeden önce ise komiserin görüşünü ve alacaklılar kurulunun muvafakatini alması gerekmekteydi.
Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, madde hükmünde yer alan mahkemelerin alacaklılar kurulunun muvafakatini almasına ilişkin ön şartın iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur. Başvuruda, mahkemenin karar alabilmesinin alacaklılar kurulunun muvafakatine tabi tutulmasının mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ile bağdaşmadığı ve alacaklılar kurulunun karar yeter sayısının da kanunda düzenlenmediği, bu yönüyle ilgili düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olduğu ifade edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi değerlendirmesinde, konkordato ile alacakların mümkün olduğu ölçüde tahsil edilebilmesi yanı sıra mali durumu bozulan borçlunun durumunu iyileştirerek, ticari faaliyetlerine devam edebilmesine imkân tanımanın da amaçlandığının altını çizmiştir. Buna uygun olarak Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından iptali talep edilen düzenlemenin alacaklıların korunması amacını taşımakla birlikte, taraflar arasındaki menfaat dengesini borçlu aleyhine bozduğu noktada borçlunun mülkiyet hakkını ihlal edebilecek nitelikte sonuçlar doğurabileceği vurgulanmıştır. Bu temelde Anayasa Mahkemesi; itiraz konusu kuralla alacaklılar kurulunun muvafakat vermediği hallerde mahkemeye bir takdir hakkı verilmemesinin, başka bir deyişle mahkemenin alacaklılar kurulunun muvafakatinin olmadığı durumlarda somut olayın şartlarına göre taraf menfaatlerini gözeterek kararı veremeyecek olmasının, Anayasa’nın 5. ve 35. maddelerine aykırı olduğuna kanaat getirmiştir.
Buna uygun olarak, Anayasa Mahkemesi 06.06.2024 tarihli kararıyla, madde 297 kapsamında “alacaklılar kurulunun muvafakatinin alınmasına” yönelik ön şartı iptal etmiştir. Bu iptal kararı ile mahkemelerin konkordato sürecindeki yetkisi tevsik edilmiş ve doğrudan yetkili olduğu işlemlerin kapsamı genişletilmiştir.
Limited Şirkette Ortaklıktan Çıkarılma Davasında Limited Şirketin Şahıs Özelliği Göz Önünde Bulundurularak Bir Haklı Sebep Değerlendirilmesi Yapılmalıdır
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin kararına konu olayda davacı; şirket işleyişinden uzak tutulduğu, bilgi alamadığı, şirketin kuruluştan itibaren kâr payı dağıtmadığı, karar defterinde adına atfen atılan bazı imzaların kendisine ait olmadığından bahisle şirket ortaklığından çıkarılması talepli bir dava ikame etmiştir. İlk derece mahkemesi, şirket karar defterindeki imzalarla ilgili diğer yönetici ortaklar hakkında açılan ceza davasının beraat ile sonuçlanması, kar payı dağıtımına ilişkin davanın halen derdest olması ve diğer sebeplerin ortaklıktan çıkarılma için haklı sebep teşkil etmemesi sebepleriyle davayı reddetmiştir.
Davacı ilk derece mahkeme kararını istinaf etmesi üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi, ortaklıktan çıkma talebinin haklı sebeplere dayanmadığı gerekçesi ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. İlgili karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz incelemesi kapsamında Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, limited şirketlerin sermaye şirketleri arasında “şahıs şirket özelliği ağır basan” bir şirket türü olduğunu belirterek, davacının şirketteki diğer ortaklar hakkında suç duyurusunda bulunmuş olmasının; yargılama beraat ile sonuçlansa bile taraflar arasındaki ortaklık ilişkisini çekilmez hale gelmesi için yeterli olduğunu ifade etmiştir. 11. Hukuk Dairesi bu doğrultuda somut olaya bakımından TTK m. 638/2 anlamında bir haklı sebebin oluştuğuna kanaat getirmiş, istinaf mahkemesi kararını ortadan kaldırarak ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
Yargıtay bu kararı ile haklı sebebin kapsamına yönelik değerlendirmeler bakımından, somut olayın koşullarının, ortaklar arasındaki ilişkilerin ve limited şirketin kendine münhasır karakterinin kümülatif olarak dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır.
[Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, E. 2022/6726 K. 2024/2985 sayılı ve 17.4.2024 tarihli kararı]
Yabancı Para Borcunu İçeren Ödeme Emrine Karşı Şikâyet Hakkın Kötüye Kullanılması Niteliğinde Değildir
2004 s. İcra ve İflas Kanunu m. 58(3) uyarınca ilamsız takibin konusu olan alacak yabancı para alacağı ise bu alacağın Türk parası ile karşılığının takip talebinde gösterilmesi gerekir.
Yargılamaya konu olayda, kambiyo senetlerine özgü takip usulünce yapılan bir takipte, borçlunun yaptığı usulsüz tebliğ şikâyeti kabul edilmiş ve ödeme emri tebliğ tarihinin değiştirilmesine karar verilmiştir. Bu karar istinaf ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
Borçlu tarafından daha sonra yapılan bir diğer şikâyet ile ödeme emrinin, yabancı para olarak düzenlenmesi sebebiyle iptali talep edilmiştir. Zira somut olayda takip talebinde alacağın Türk Lirası karşılığı gösterilmişse de; ödeme emrinde gösterilmemiştir. Alacaklı ise, usulsüz tebligata yönelik daha önceki yargılama süreci dikkate alınarak borçlunun böyle bir talep ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu ileri sürmüştür.
İlk derece mahkemesi, yabancı para alacağının Türk Lirası karşılığının borçlu tarafından bilindiğini belirtmiş, borçlunun ödeme emrinin iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunmadığına hükmederek şikâyeti reddetmiştir. Borçlunun kararı istinaf etmesi üzerine, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi, borçlunun ödeme emrinin iptalini istemesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu değerlendirerek istinaf başvurusunu reddetmiştir.
Borçlunun temyiz istemi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, ödeme emrinin yabancı para ile düzenlenmesinin kamu düzenine aykırı olduğu ve şikâyet üzerine iptal edilmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf kararını bozmuştur. Bölge Adliye Mahkemesi’nin bozma kararına direnmesi üzerine uyuşmazlık Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi gibi, yabancı para alacağı üzerinden ödeme emri düzenlenmesinin kamu düzenine aykırılık teşkil edeceği ve süresiz şikâyete konu olacağını belirtmiş ve ödeme emrinin iptaline karar verilmesi gerektiğine hükmetmiştir. İlaveten Hukuk Genel Kurulu kararında ödeme emrindeki aykırılık kamu düzeni ve devletin hükümranlık haklarıyla ilgili olduğundan tarafların bu eksikliği daha önce öğrenmiş olmasının da sonuca bir etkisinin bulunmayacağını vurgulanmıştır. [Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2023/957 K. 2024/281 sayılı ve 22.5.2024 tarihli kararı]
Tahkim Yargılamasındaki Tanık ve Bilirkişiler Aleyhine Ceza Mahkûmiyet Kararları Doğrudan Tenfiz Engeli Olarak Kabul Edilemez. Tanık Beyanının Hükme Esas Alınıp Alınmadığı ve Mahkûmiyet Kararlarının Kesin Olup Olmadığı İncelenmelidir.
Milletlerarası Ticaret Odası Tahkim Kuralları’na göre Paris’te tanzim edilen bir hakem kararının Türkiye’de tenfizi talebinin reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna gidilmiş ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi tarafından ret kararı kaldırılarak, yabancı hakem kararının tenfizine karar verilmiştir.
2023 Sonbahar sayımızda ele aldığımız ilk derece mahkemesi kararında özetle; Davalı, tahkim yargılamasında davacı adına tanıklık yapan kişi hakkında Türkiye’de yalan tanıklık suçuna istinaden derdest kovuşturma sürecini ve hakem kararına esas alınan bilirkişi raporunu hazırlayan uzmanın özel belgede sahtecilik suçu işlediği yönündeki ceza mahkemesi kararını gerekçe göstererek hakem kararının kamu düzenine aykırı olduğu ve tenfizinin reddi gerektiğini öne sürmüştür. Mahkeme yaptığı değerlendirmede kapsamında, aynı somut olay ve hukuksal duruma ilişkin açılan davalarda çelişkili sonuçlara ulaşılmasının, hukuk devleti ilkesinin unsurlarından olan hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceğini ve dolayısıyla Anayasa ile güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğuracağını belirtilmiştir. Bu doğrultuda, tenfizi istenen yabancı hakem kararının kamu düzenine aykırı olduğuna hükmedilmiş ve 22.06.2023 tarihinde dava reddedilmiştir.
Davacı kararı istinaf ederek, tenfiz isteminin reddine sebep olarak gösterilen yalan tanık beyanının tahkim yargılamasındaki hükme esas alınmadığını ileri sürmüştür. Nitekim hakem heyetince hakem kararından sonra istenen yorumlama talebi üzerine hazırlanan zeyilnamede de; “kararın davalıların sözleşmeye dayalı kapasite güvencesini ihlal etmesi sebebiyle verildiği ve yalan tanık beyanının kararın verilmesinde herhangi bir etkisi bulunmadığı” ifade edilmiştir.
İstinaf incelemesini yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi, 27.02.2024 tarihli kararı kapsamında, zeyilnameyi dikkate alarak ilk derece mahkemesinin yalan tanık beyanı nedeniyle kamu düzenine aykırı bir hüküm verildiği gerekçesini hatalı bulmuştur. Öte yandan Bölge Adliye Mahkemesi, Ankara 13. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından, tahkim yargılamasında bilirkişi raporu tanzim eden uzman hakkındaki hükmün açıklanmasının geriye bırakılması (HAGB) kararının, kesin bir mahkumiyet hükmü olarak hukuk hakimini bağlayıcı bir karar olmayacağını, aksi halde 5 yıl içinde hükmün açıklanması ve temyiz edilerek bozulması halinde yargılamanın iadesi sebebi ortaya çıkacağını ve bunun adalete olan güveni sarsacağını belirtmiştir. Bu sebeple tahkim yargılamasında inceleme konusu yapılarak kesinleşen bir hususun Türkiye’deki bir ceza mahkemesinde verilen HAGB hükmü ile çeliştiğinin söylenemeyeceğini ifade ederek ilk derece mahkemesi kararını kaldırmış ve hakem kararının tenfizine hükmetmiştir.
[İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, 43. Hukuk Dairesi, E. 2023/1427 K. 2024/255 sayılı ve 27.2.2024 tarihli kararı]
İŞ HUKUKU UYUŞMAZLIKLARINDA GÜNCEL GELİŞMELER
Yargıtay, üst düzey yöneticinin 9 yıl boyunca hiç izin kullanmadığına yönelik iddiayı, yöneticinin yıllık izin belgesi düzenlettirme yetkisini de göz önüne alarak hayatın olağan akışına aykırı buldu
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 04.06.2024 tarihli kararı ile davalı işyerinde genel müdür (üst düzey yönetici) olarak çalışmış olan davacının, 9 yıl boyunca hiç yıllık izin kullanmadığı kabul edilerek yönetici lehine yıllık izin ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğuna karar vermiştir.
Bozma kararının gerekçesinde; Yargıtay, genel müdür sıfatıyla üst düzey yönetici olarak çalışmış olan davacının, yıllık izin belgesi düzenlettirme yetkisine sahip olduğunun altını çizerek, 9 yıl boyunca hiç izin kullanmamış olmasının hayatın olağan akışına aykırına olduğunu ifade etmiştir. Nitekim davacının, yıllık izin kullandığını ancak ne kadar kullandığını net hatırlayamadığına yönelik beyanları dikkate alındığında, davacı lehine hüküm altın alınan yıllık izin miktarından, %50 oranında takdiri indirim yapılması gerektiğine hükmetmiştir.
Karar, ispat yükümlülüğü işverende olmasına rağmen, izin belgesi düzenlettirme yetkisine sahip üst düzey yöneticinin uzun yıllar boyunca izin kullanmadan çalışmasını hayatın olağan akışına aykırı bulması bakımından emsal niteliktedir. Bu bağlamda, Yargıtay’ın üst düzey yöneticilere ve yetkilerine bakış açısı, işçilik alacaklarını değerlendirirken takdiri indirimin kullanılmasını gerekli kılmaktadır.
[Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E. 2024/6366 K. 2024/9427 sayılı ve 4.6.2024 tarihli kararı]
Bölge Adliye Mahkemesi, yalnızca işçi aleyhine konulan cezai şartı geçerli kabul etti
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi, 30.05.2024 tarihli kararı ile davalı işçinin rekabet yasağına aykırı davrandığından bahisle cezai şart ödemesi gerektiğine kesin olarak hükmetmiştir.
Karara konu sözleşmede, yalnızca işçi aleyhine cezai şart öngörülmüş olması, davalı işçi tarafından bir itiraz sebebi olarak ileri sürülmüştür. Ancak İstinaf Mahkemesi, taraflar arasındaki sözleşmenin hem hizmet ilişkisinin devamı sürecinde geçerli olan bir hizmet sözleşmesi; hem de bu sözleşme sona erdikten sonra uygulanacak bir rekabet etmeme sözleşmesi ihtiva etmesi sebebiyle, hizmet sözleşmelerinde yalnızca işçi aleyhine cezai şart konulmasını geçersiz kılan TBK m. 420 hükmünün, uyuşmazlık kapsamında uygulanmayacağına hükmetmiştir.
Yalnızca işçi aleyhine cezai şart öngörülmesi, işçinin diğer sektörlerde iş bulma ve geçimini sağlama imkânları birlikte değerlendirildiğinde, indirim sebebi olarak değerlendirilmiş ve 12 aylık maaş olan cezai şart tutarından %60 oranında indirim yapılmıştır.
Bununla birlikte kararda “Türkiye ve işverenin ticaret yaptığı ülkeler” yönündeki yer sınırlamasının, rekabet etmeme sözleşmesini kesin hükümsüz kılmayacağı, hâkimin müdahalesi ile giderilebilecek bir sınırlama olduğu değerlendirilmiştir. Bu kapsamda işçinin eski işvereni ile aynı ildeki rakip şirkette çalışması rekabet etmeme yükümlülüğünün ihlali olarak kabul edilmiştir.
Söz konusu karar, İstinaf Mahkemelerinin rekabet etmeme sözleşmelerine güncel bakış açısını yansıtmakta olup hem işçi hem de işverenleri yakından ilgilendirmektedir.
[İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi, E. 2021/865 K 2024/869 sayılı ve 30.05.2024 tarihli kararı]
Yargıtay, arabuluculuk sürecinin usulüne uygun yürütülmemesi nedeniyle ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin iptaline hükmetti
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 29.04.2024 tarihli kararı ile ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin iptaline hükmetmiştir.
Kararda iptal gerekçesi olarak; arabulucu tarafından usulüne uygun görüşme daveti iletilmemesi, arabuluculuk görüşmelerinin işyerinde yapılmış olması, arabuluculuk süreci ile ilgili bilgilendirmelerin yapılmaması, görüşmede müzakere edilen hususların belirtilmemesi, kısacası arabuluculuk sürecinin usule uygun yürütülmemiş olması nedenleriyle arabuluculuk anlaşma belgesinin iptaline karar verilmiştir.
Karar, son dönemde sıklıkla tercih edilen ihtiyari arabuluculuk bakımından kılavuz niteliğinde olup geçerli bir anlaşma belgesinin imzalanması için izlenmesi gereken yollara dair önemli noktalara işaret etmektedir.
[Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, E. 2024/3317 K. 2024/7419 sayılı ve 29.4.2024 tarihli kararı]
TÜKETİCİ HUKUKU ALANINDA GÜNCEL GELİŞMELER
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’da Değişiklik Öngören Kanun Teklifi 18 Temmuz 2024 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında yapılması öngörülen değişiklikte, Bankacılık Kanunu ile uyum sağlanması maksadıyla; tüketici kredisi sözleşmeleri kapsamında kredi veren taraf ile tüketiciler arasındaki sözleşmelerin yazılı olarak kurulabilmeleri yanı sıra mesafeli şekilde de kurulabilmeleri gündeme gelmiştir. İlgili kanun teklifinde ayrıca, doğrudan satış sistemi[1], bağımsız satıcıların tüketicilere mal veya hizmet sunduğu bir sistem olarak tanımlanmış ve bu sisteme ilişkin ilke ve esaslar ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca Kanun kapsamında yapılan ihlaller için uygulanacak para cezalarının artırılması ve cezaların haksız ticari uygulamanın niteliğine göre belirlenmesi öngörülmüştür.
Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun bakımından ise; elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcılarına yönelik lisans ücretinin hesaplanmasına dair istisnalar genişletilmiş ve 2024-2025 yılları için yeni düzenlemeler getirilmiştir. Buna göre, 2024 yılı için lisans ücretinin hesaplanmasında, belirtilen %20 koşulu aranmayacak ve ilgili tutarların 4 katı, elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcısının net işlem hacminden düşülecektir. 2025 yılı için ise, bu tutarların 3 katının net işlem hacminden indirileceği düzenlenmiştir.
Doğrudan satış sistemine ve bu sisteme aykırılık bakımından getirilmesi planlanan idari para cezalarına ilişkin hükümlerin kanun teklifinin Resmi Gazete’de yayımlanmasından itibaren 9 ay sonra, diğer düzenlemelerin ise yayım tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülmektedir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği’nde yapılması gereken değişiklikler için yeni bir taslak hazırladı
EPDK, Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı’nı kamuoyuna sundu. Taslaktaki değişiklikle birlikte, fatura ödemelerini düzenli yapan mesken abonelerinden yeni yapacakları sözleşmelerde güvence bedeli alınmaması öngörülmektedir. Ayrıca abonelerin imzasına sunulacak perakende satış sözleşmelerinin, temel bilgileri içeren özet niteliğinde bir sayfadan oluşması, sözleşmenin tamamının ise dijital ortamda abonelere iletilmesi değişiklik planları arasındadır. Düzenleme ilaveten kaçak elektrik kullanımına yönelik yeni tedbirleri de içermektedir. EPDK’nın hazırladığı değişiklik taslağının hedefleri arasında, tüketici şikayetlerinin daha etkili bir şekilde ele alınması, başvuru süreçlerinin kolaylaştırılması ve kağıt israfının engellenmesi de yer almaktadır.
13.08.2024 tarihli 348 Sayılı ve 10.09.2024 tarihli 349 sayılı Reklam Kurulu Toplantısı Basın Bültenlerinden Önemli Bazı Kararlar
Reklam Kurulu tarafından yapılan denetimlerde, tespit edilen aykırılıklardan dolayı 13.08.2024 tarihli 348 Sayılı Reklam Kurulu Toplantısı Basın Bülteni’nde açıklandığı üzere 143 adet dosyada ilgili şirketlere idari para cezası ve/veya reklam durdurma cezası verilmiştir. Yapılan denetimlerde, bir dijital yayın platformuna ait internet sitesinde “Taahhüt yok. Dilediğin zaman iptal et ya da değiştir.” şeklindeki ifadelerin, bu ifadelere istinaden abonelik gerçekleştiren tüketici nezdinde dilediği zaman cezai şart ödemeksizin aboneliği feshedebileceğine ve abonelik süresi dolmadan önce istenildiğinde üyelik iptali sağlanarak kalan süreler için bedel iadesinin sağlanabileceğine ilişkin haklı bir beklenti uyandırdığı, ancak aksi yöndeki şirket uygulamasının aldatıcı ve yanıltıcı olduğu değerlendirilerek ilgili şirket hakkında 550.059 TL idari para ve anılan reklamlar ile haksız ticari uygulamaları durdurma cezaları verilmiştir.
Yapılan incelemeler sonucunda ayrıca; bir perakende alışveriş firmasının internet sitesinde yayımlanan reklamda “Ayarlanabilir Laptop Sehpası” adlı ürünün teslimatının ücretsiz yapılacağına ilişkin bilgiye yer verilmesine karşın söz konusu üründen satın alan tüketicilerden 24,90 TL kargo ücreti alındığı tespit edilmiş, giderler hakkında tüketici yanlış bilgilendirildiğinden ilgili şirket aleyhine 550.059 TL idari para ve anılan reklamları durdurma cezaları verilmesine karar verilmiştir.
Denetimlerden birinde; bir şirkete ait sosyal medya hesabında “Türkiye’nin lider ikinci el online araç platformu” ifadelerini içeren tanıtımlarda bulunulmasına karşın iddiaların, ortalama tüketici tarafından nesnel bir biçimde değerlendirilmesini mümkün kılacak şekilde, hangi verilere veya araştırma sonuçlarına dayandığının tespit edilmesinin mümkün olmaması sebebiyle 550.059 TL idari para ve anılan reklamları durdurma cezaları verilmesine karar verilmiştir.
10.09.2024 tarihli basın bülteninde öne çıkan bir kararda; bir teknoloji ürünleri perakende satıcısına bir ürünle ilgili teknik bilgi ile fiili durumun örtüşmemesi nedeniyle 550.059 TL idari para ve reklam durdurma cezası verilmiştir. Yapılan denetimde, perakende satış platformunun “Baktığın ürün tükeniyor-ilgilendiğin ürüne son 24 saat içinde… kişi baktı”, “Pazar gününe özel ürünleri hemen keşfet”, “Favorilerin hızla tükeniyor olabilir! Stoğu azalan ürünleri görmek için hemen tıkla”, “…kişi favoriledi“, “… kişinin sepetinde” şeklindeki bildirimlerin tüketicinin karar verme ve seçim yapma iradesini olumsuz etkilediği gerekçesiyle şirkete reklam durdurma cezası verilmiştir.
Dikkat çekici olan bir diğer kararda ise, ülkenin önde gelen perakende satış hizmeti sunan şirketlerinden birinin internet sitesinde yer alan “30 Günlük Ücretsiz Deneme” ibaresi ile tüketicilere sunulan özel bir üyelik teklifinde, ücretsiz deneme süresinden faydalanabilmek için kredi veya banka kartı bilgilerinin eklenmesinin zorunlu tutulduğu tespit edilmiştir. Reklamda yer alan “ücretsiz deneme” ifadesinin tüketicilerde yarattığı beklentinin karşılanmadığı, yanıltıcı olduğu ve ticari uygulamanın tüketicilerin ekonomik davranışlarını olumsuz yönde etkilediği değerlendirilmiştir. Bu nedenle, ilgili şirket hakkında söz konusu reklamların durdurulmasına karar verilmiştir.
[Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E. 2023/446 K. 2024/315 sayılı ve 06.06.2024 tarihli kararı]
İDARE VE VERGİ HUKUKU ALANINDA GÜNCEL GELİŞMELER
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, 27.03.2018 Tarihinden Önce Akdedilen İkale Sözleşmeleri Sebebiyle İşten Ayrılan İşçiye Yapılan Ek Ödemelerin Gelir Vergisine Tabi Olmadığına Karar Verdi
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu (“Danıştay VDDK”), 27.03.2024 tarihli kararıyla 27.03.2018 tarihinden önce akdedilen ikale sözleşmeleri sebebiyle yapılan ek ödemelerin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu (“GVK”) kapsamında “ücret” olarak nitelendirilemeyeceğine ve dolayısıyla gelir vergisine tabi olmadığına hükmetmiştir.
Danıştay VDDK tarafından yapılan değerlendirme neticesinde GVK’nın ücret tanımına ilişkin 61. maddesinin 27.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren kanun değişikliği öncesinde ikale sözleşmesi bağlamında yapılan ek ödemeleri kapsamadığı, bu konuda gerek ilk derece mahkemeleri, gerek istinaf mahkemeleri gerekse Danıştay daire kararları arasında görüş birliği bulunduğu, dolayısıyla ikale sözleşmesi uyarınca yapılan ödemelerden gelir vergisi tevkifatı yapılmasının hukuka uygun olmadığı ifade edilmiştir.
Ancak 27.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren kanun değişikliği ile GVK’nın 61. maddesine iş akdi sona erdikten sonra karşılıklı sonlandırma sözleşmesi veya ikale sözleşmesi kapsamında çeşitli adlar altında yapılan ödemelerin ücret olarak nitelendirileceği açıkça hükme bağlanmıştır. Bu itibarla kararda, 27.03.2018 tarihinden önce akdedilen ikale sözleşmeleri nedeniyle yapılan ek ödemelerin gelir vergisine tabi olmadığı, 27.03.2018 tarihinden sonra akdedilen ikale sözleşmeleri kapsamında yapılan ek ödemelerden ise gelir vergisi tevkifatı yapılması gerektiği hususunda tereddüt kalmamıştır.
[Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, E. 2024/99 K. 2024/230 sayılı ve 27.03.2024 tarihli Kararı]
İdari Yargıda Kanun Yolu Denetimine İlişkin Kanun Değişikliği Yürürlüğe Girdi
02.08.2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7524 sayılı “Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda (“İYUK”) yer alan kanun yolu denetimine dair parasal sınırlar yeniden düzenlenmiş ve birtakım kararlar kanun yolu denetimine açılmıştır.
Kanun değişikliği ile Anayasa Mahkemesi’nin 26.07.2023 ve 26.10.2023 tarihli kararları ile idari yargı kararlarının kanun yolu denetimi için öngörülen parasal sınırlara ilişkin düzenlemelerin, hangi tarihte geçerli olan parasal sınırın dikkate alınacağına ilişkin açıklık bulunmaması nedeniyle iptal edilmesi üzerine ortaya çıkan kanun boşluğu giderilmiştir. Düzenleme ile konusu 31.000,00 TL’yi geçmeyen davalar bakımından istinaf kanun yolu, konusu 920.000,00 TL’yi geçmeyen davalar bakımından ise temyiz kanun yolu kapalı tutulmuştur.
Öte yandan, İYUK m. 46’da yapılan düzenleme ile konusu 270.000,00 TL ila 920.000,00 TL arasında kalan vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemler hakkında açılan davalar bakımından istinaf kanun yolu incelemesinde kaldırma kararı üzerine yeniden karar verilen davalarda temyiz yolu açılmıştır.
Ayrıca parasal sınırların her yıl sonu tespit edilen yeniden değerleme oranına göre yeniden hesaplanacağı ve kanun yolu denetimine başvurulabilecek kararların tespitinde nihai kararın verildiği tarihte geçerli olan parasal sınırın, duruşma yapılması zorunlu olan davaların belirlenmesinde davanın açıldığı tarihin esas alınacağı, nihai karar tarihinden sonra meydana gelen artışların ise kaldırma veya bozma kararı üzerine yeniden bakılacak davalar bakımından uygulanmayacağı hükme bağlanmıştır.
MEVZUATA UYUM VE SORUŞTURMALAR ALANINDA GÜNCEL GELİŞMELER
Türkiye, mali suçlarla mücadelede ülkelerin performanslarını değerlendiren Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından gri listeden çıkarıldı.
Türkiye, mali suçlarla mücadelede ülkelerin performanslarını değerlendiren Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından gri listeden çıkarıldı. Türkiye, FATF tarafından 2021 yılında “gri liste”ye alınmıştı. Gri listeye alınan ülkeler; dış yatırım çekme sürecinde uluslararası otoriteler, kredi kuruluşları ve yatırımcılar nezdinde itibar kaybına uğradığından, Türkiye’nin gri listeden çıkarılması konusunda çalışmalar son dönemde hız kazanmıştı.
Bu doğrultuda, beyaz yaka suçlarıyla mücadelede yapılan önemli operasyonlar ve kripto düzenlemeleri de bu sürecin bir parçası olmuştur. Özellikle MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu) ve diğer ilgili kurumlarca yürütülen kapsamlı soruşturmalar, Türkiye’nin FATF kriterlerini yerine getirme konusundaki kararlılığını gösterdi. İlkbahar sayımızda yer alan makalemizde, sosyal medya fenomenlerine yönelik mali suç soruşturmalarından ve Ponzi şeması gibi dolandırıcılık vakalarına karşı yapılan operasyonlardan bahsetmiştik. Bu operasyonlar, Türkiye’nin beyaz yaka suçlarıyla mücadelede kaydettiği ilerlemenin göstergesi olmuştur.
Singapur’un iki yıl süreyle üstlendiği dönem başkanlığında bu yıl 23-28 Haziran’da 6’ncısı düzenlenen FATF Genel Kurulu’nda, Türkiye’nin “önemli ilerleme kaydettiği” ve “artık FATF’nin izleme sürecine tabi olmadığı” açıklanmıştır. Türkiye’nin gri listeden çıkmış olmasıyla, uluslararası yatırımların hızlanması ve borçlanma maliyetleri üzerinde olumlu etki yaratması beklenmektedir.
Özellikle kripto para birimleri ve yasa dışı mali işlemlere yönelik yapılan yasal düzenlemeler, Türkiye’nin gri listeden çıkışına katkıda bulunan önemli faktörlerden biridir. 2023 yılında yürürlüğe giren kripto düzenlemeleri, MASAK’ın yetkilerinin genişletilmesi ve uluslararası suç gelirlerinin aklanmasına karşı alınan önlemler sayesinde, Türkiye’nin mali suçlar konusundaki yasal altyapısı önemli ölçüde güçlendirilmiştir.
Ancak son dönemde, mali suçlara ilişkin kamuoyuna yansıyan bazı yargı süreçlerinde tutuklu kişilerin tahliye edilmesi gibi gelişmeler meydana gelmiştir. Tahliye kararı ile birlikte bu kişiler tutuksuz olarak yargılanmaya devam etmektedir. Kamuoyuna yansıyan diğer bazı nitelikli dolandırıcılık ve benzeri suçları barındıran soruşturmalarda ise tutukluluk hali devam eden sanıklar bulunmaktadır. Bu doğrultuda kamuoyu tarafından da yakından takip edilen davaların, FATF gibi uluslararası kuruluşlar tarafından dikkatle izleneceği ve Türkiye’nin mali suçlarla mücadeledeki performansının, bu süreçlerdeki hukuki titizlikle de değerlendirileceği unutulmamalıdır.
[1] Doğrudan satış; bir satıcının anlatması ve/veya göstererek tanıtması yoluyla bir tüketim malının veya hizmetinin tüketiciye belirli bir yerde doğrudan satışının gerçekleşmesidir.
Paylaş
İlgili kişiler
Detaylı bilgi için bizimle irtibata geçebilirsiniz.
Yasal Bilgilendirme
Bu içerik sadece bilgilendirme amaçlı olup hukuki görüş içermemektedir. İçerikteki konulara ilişkin bir sorunuz olması halinde lütfen bizi arayınız. Tüm hakları saklıdır.
İlginizi Çekebilir
20 Aralık 2024
Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları Tadil Edildi
Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’nun Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’nın (“TSRS“) uygulama…
12 Aralık 2024
Sağlık Mevzuatındaki Son Gelişmeler – 2024 Sonbahar Sayısı
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (“Kurum”) 28 Mayıs 2024 tarihinde Beşeri Tıbbi Ürünlerin ve Özel Tıbbi Amaçlı Gıdaların Tanıtım…
15 Kasım 2024
RES YEKA 2024 İhalesi
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (“Bakanlık”) yeni rüzgar enerjisi santralleri (“RES”) kurulmasına yönelik…
25 Ekim 2024
Beşeri Tıbbi Ürünler ve Özel Tıbbi Amaçlı Gıdaların Geri Çekilmesi Hakkında Yönetmelik
Yönetmelik, geri çekme süreçlerini spesifik ve detaylı olarak düzenleyen ve modern standartlara uygun hale getiren düzenlemelere yer…
10 Ekim 2024
32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ Değişikliği
Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına Dair 2024-32/70 Sayılı Tebliğ (“Tebliğ”), 8…
30 Eylül 2024
Kripto Platformları İçin Nakit İşlemleri, Emir Prosedürleri ve Reklamlara Yönelik Yasaklar
19 Eylül 2024 tarihli bülteninde yayınlanan 1484 sayılı yeni bir ilke kararı ile geçiş sürecinde yatırımcının korunması ve sektörde…